Sahilde Kafka - Haruki Murakami

       Umibe No Kafuka(Sahilde Kafka)  Haruki Murakami'nin 2005 yılında piyasaya sürülen kitabı. Türkçe çevirisi ise Hüseyin Can Erkin tarafından yapılan kitabın Türkiye' de ilk yayın tarihi ekim 2009. Türkçe versiyonu Doğan Kitap'tan çıkan Sahilde Kafka'nın kapak tasarımı da Geray Gençer tarafından yapılmış.

-arka kapaktan-
      
Kafka Tamura on beş yaşına girdiği gün evden kaçar. Uzun zamandır planladığı bu kaçışın nedeni babasının yıllar önce dile getirdiği uğursuz kehanettir. Ama babasının bir “düzenek” gibi içine yerleştirdiği kehanet gölge gibi peşindedir… Kafka ilk kez aşkı ve tutkuyu yaşarken gizemli bir cinayetle kehanetin ve kaderinin düğümleri çözülmeye başlar.

Sahilde Kafka, XXI. yüzyıl edebiyatına damgasını vuran, kitapları bağımlılık yaratan kült yazar Haruki Murakami’den, hayatın yavan gerçekliğine karşı büyülü bir dünyanın kapılarını açan bir roman.

2005; Yılın En İyi 10 Romanı, New York Times
2006; World Fantasy Ödülü
2006; Franz Kafka Ödülü


Haruki Murakami, 1949’da Kobe’de doğdu. Vaseda Üniversitesi’nde klasik drama eğitimi gördü. İlk romanı Kaze no oto vo kike, 1979’da yayımlandı. Ardından Gunzou Edebiyat Ödülü’nü aldı. Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu’yla (1985) Tanizaki Ödülü’ne, Yaban Koyununun İzinde’yle (1989) Amerika’dan Yeni Yazarlar Noma Edebiyat Ödülü’ne ve Zemberekkuşu’nun Güncesi’yle (2005) de Yomiuri Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü. Murakami’nin İmkânsızın Şarkısı (2004), Sınırın Güneyinde, Güneşin Batısında (2007) ve Sahilde Kafka (2009) adlı romanları da Doğan Kitap tarafından yayımlandı. Japonya’nın en önemli ve popüler yazarlarından biri olan Murakami’nin eserleri kırkın üzerinde dile çevrildi.


-kitaptan alıntılar- 

        Yerine göre, kader dediğimiz şey, dar bir yerde sürekli yönünü değiştirerek dönüp duran bir kum fırtınasına benzer. Sen de, ondan kurtulmak için ayağını bastığın yeri değiştirirsin. Bunun üzerine fırtına da sana ayak uydurmak için yönünü değiştirir. Bir kez daha bastığın yeri değiştirirsin. Tekrar, tekrar, sanki şafaktan hemen önce ölüm tanrısıyla yapılan uğursuz bir dans gibi, aynı şey tekrarlanıp gider. Neden dersen o fırtına uzaklardan çıkıp gelmiş herhangi bir şeyden farklıdır da ondan. O fırtına aslında sensindir. O yüzden yapabileceğin tek şey, teslim olup ayağını dosdoğru fırtınanın içine daldırarak, gözlerini kum girmeyecek şekilde sımsıkı kapatıp adım adım fırtınanın içinden geçmektir. 


       Kehanet, karanlık bir su gibi, hep oradadır.
Normalde bilinmeyen bir yerde sinsi sinsi gizlenir. Fakat bir an gelir, sessizce çağlayarak hücrelerini birer birer doldurur; sen o zalim taşkın suyun ortasında debelenip durursun. 



      "Platon'un Şölen eserindeki Aristophanes'in dediklerine bakılırsa, çok eski zamanlarda, mitolojik çağlarda üç farklı insan türü varmış" dedi Oşima. "Biliyor muydun?"
"Bilmiyorum" dedim.
"Eskiden dünya erkek ve kadından değil, erkek-erkek, erkek-kadın ve kadın-kadından oluşurmuş. ... Tanrı kılıcını kaptığı bir gün hepsini ikiye bölmüş. Muntazam bir şekilde tam ikiye. Bunun sonucunda dünyada yalnızca erkek ve kadın kalmış, insanlarda öteki yarılarını bulmak için arayış içinde yaşamlarını sürmeye başlamışlar."


      Her şey tamamen hayal gücü sorunu. Sorumluluğumuz hayal gücümüz içinde başlıyor. Yeats " In dreams begin the resposibilities(Sorumluluk rüyaarda başlar)" diyor. Tamamen öyle. Ters taraftan bakarsak, rüyanın olmadığı yerde sorumluluk da olmaz, diyebiliriz belki de.


      Gerçek şimdiki an, geleceği yiyip bitiren geçmişin ele avuca sığmaz ilerleyiidir. İşin gerçeği, her türlü duyu, belleğin parçalarından başka bir şey değildir.


      İlginin içeriği olduğum gibi, ilgili olduğum şeyin ta kendisiyim. (Hegel)


     İnsan kendisinin eksik bir parçasını bulmak umuduyla âşık olur. O yüzden de, âşık olduğu insanı düşünürken, kişisine göre değişmekle birlikte az ya da çok hüzünlenir. Çok eski zamanda kaybettiği, özlemle andığı, uzaklarda kalan bir odaya adamını atmış gibi hislere kapılır.


      Haddinden fazla düşünmek, hiç düşünmemiş olmaktan farksızdır.


      Dün ve bugün, bugün ve yarın arasındaki ayrım tamamen kayboluyordu. Zaman, demirini kaybetmiş bir kayık gibi engin denizde dolaşıp duruyordu yalnızca.


    

2 yorum:

Lord dedi ki...

Kitabı çok duydum alıntılara baktım da okunulası bir kitap.

Lord dedi ki...

Kitabı çok duydum alıntılara baktım da okunulası bir kitap.

Yorum Gönder